Bilindiği üzere ülkemiz gibi yer altı kaynaklarını sınırlı kullanabilen devletlerin, en büyük gelir kaynağı, ahaliden, yani tebaası olan insanlardan aldığı vergilerdir. Tarihin her döneminde halktan alınan vergiler, devletlerin ömrünü belirlemekte en büyük etki olmuştur. Ülkemizde uygulanan vergi sistemi, ne yazık ki geçmiş dönemlerde hazırlanmış kanunlara ve kararnamelere dayalıdır. Zaman zaman bazı iyileştirmeler yapılsa da, özellikle küçük çaptaki esnaf ve sanatkarların vergi yükü hafifletilememiştir.
1950’lerden itibaren, kimi zaman geniş kapsamlı, kimi zaman da, belirli bir çevreyi içine alan vergi affı diyebileceğimiz uygulamalar yapılmıştır. Ancak bunların çoğu, asıl yükü çeken insanların beklentilerini karşılamaktan uzaktır. Büyük şirketlerin, holdinglerin vergilerini affetmek veya taksite bağlamak, turizmden milyonlar hatta milyarlarca lira gelir elde eden firmaların devlete olan borçlarını affetmek, halkımızın büyük bir çoğunluğunun derdine çare olmaktan uzaktır.
Son döneme baktığımızda, korona virüs salgını dolayısıyla zor durumda kalan küçük işletmelere ciddi anlamda teşvikler verilmiş, bazı vergi ve ödemelerden muaf tutulmuş, dar gelirli insanları rahatlatacak önemli adımlar atılmıştır. Birkaç defa vergi affı çıkartılmış, ancak tam anlamıyla bir af olmadığı için işletmesini ayakta tutmaya çalışan işyeri sahibi için çok fazla bir şey ifade etmemiştir. Birde bugüne kadar çıkarılan vergi aflarında değişmeyen en büyük yanlış, vergi borcunun aslını peşin ödeyenlere uygulanan ayrıcalıktır. Parası yani vergisini ödeme imkanı olduğu halde ödemeyen kişilere uygulanan ayrıcalık, parası olmadığı için borcunu ödeyemeyen kimselere karşı büyük haksızlıktır. Bir şeyi affetmek, o konuyu kapatmak anlamına gelir. Halbuki bizdeki vergi affı kavramı, affetmekten ziyade, şartlı olarak konuyu öteleme anlamı ifade etmektedir.
Ben ekonomi uzmanı, maliye veya vergi müfettişi değilim. Kırk senelik vergi mükellefi biriyim. Kendi yağıyla kavrulan, inancım gereği kredi veya benzeri araçları kullanmayan, dolayısıyla bazen rahatlayıp bazen de sıkıntı yaşamak durumunda kaldığımı söyleyebilirim. Ve Türkiye de, esnaf ve sanatkarın büyük çoğunluğunun da aynı durumda olduğunu biliyorum.
Türkiye genelinde vergi mükellefi sayısına baktığımızda 1 milyon civarında şirket, bunun belki 5-6 katı da gelir vergisi mükellefi bulunuyor. Şirketlerin ciddi bir kısmını da orta ölçekli işletmeler olarak kabul edersek ve bu sayının etkilediği nüfus oranına bakarsak, en az 20 milyon insanımızın, esnaf ve sanatkar dediğimiz kesimin kazancıyla yaşadığını görürüz.
Asıl anlatmaya çalıştığım, daha doğrusu yapılması gereken teklifimi söyleyeyim. Bir kereye mahsus olmak üzere, şirketlerin de mali açıdan zor durumda olanlarını kapsayacak şekilde, küçük işletmeler ile esnaf ve sanatkarların gecikmiş vergi borçlarının tamamen affedilmesi, sicillerinin temizlenmesi, konulacak belirli bir tarihten sonra tahakkuk edecek borçların da etkin bir şekilde tahsil edilmesinin sağlanması. Yani devlete getireceği yükün ne olduğunu bilmesem de, bahsettiğim milyonlarca insana getireceği rahatlığı az, çok tahmin edebiliyorum.
Cumhuriyetin ilk 40 senesinde getirilen sert vergi kanunları, milletimizi canından bezdirmiş, devleti otoriter ve zorba bir yapı olarak tanıtmıştır. Yukarıda yazdığım uygulamanın yapılması halinde, hem kararı alacak hükümetin millet nazarındaki popülaritesi artacak, hem de devletin kendisine uzanan şefkat elini tanımış olacaktır. Kaldı ki zaten çoğu tahsil edilemeyecek durumda olan bir alacaktan vazgeçmek, devlete de çok büyük yük getirmeyecektir. Ama vatandaşını borçtan kurtarmış olmak da devlet büyüklerimiz için büyük bir iftihar vesilesi olacaktır. Ancak yukarıda da yazdığım gibi çıkarılacak kanun, sermaye sahiplerini, büyük şirket ve holdingleri, ya da parasının kaynağı belli olmayan kurum ve şahısları değil, bu ülkenin ekonomisinin geçmişten beri en önemli yapı taşı olan esnaf ve sanatkarımız ile küçük çaplı işletmeleri kapsamalıdır. Zira çoğunluk onlardır. Devletinin her halükarda yanında olan da yine onlardır.
Selam ve dua ile.
YORUMLAR